ERGENLİK ÖNCESİ VE ERGENLİK DÖNEMİNDE ÇOCUKLARDA SÜRAT - I

Ahmet ALPTEKİN, Mehmet KALE, Erbil HARBİLİ, Caner AÇIKADA

"Hacettepe Üniversitesi Spor Bilimleri ve Teknolojisi Yüksek Okulu

Bu çalışmada; ergenlik öncesi ve ergenlik dönemi çocuklarda sürat özelliği iki bölümde incelenmiştir. Birinci bölümde süratin yapısı ve büyüme etkileşimine, ikin­ci bölümde ise atletizm yetenek modeli oluşturmak amacıyla yıldız ve genç milli ta­kımlar düzeyinde aday kadroya çağrılan 23 erkek (yaş: 13,86 ± 1,48 yıl) ve 28 kız (yaş: 12,92 ± 1,21 yıl) atlete ait değerlendirmeye yer verilmiştir.

SPRİNTİN YAPISI VE BÜYÜME

100 m koşusu belirgin olarak dört bölüme ayrılabilmektedir. Bunlar; çıkış (reak­siyon zamanı ve takozdan aynhş), ivmelenme, maksimal sürate erişme ve süratte devamlılık evreleridir.

ÇIKIŞ

Bu bölüm start tabancasının ateşlenmesinden sonra reaksiyon zamanıyla başla­yan ve takozdan ayrılışla ivmelenme başlayıncaya kadar devam eden hareketleri içerir. Sprint yarışlarında hatalı çıkışlar çıkış takozlarındaki özel tekniksel araçlarla ve ölçüm aletleriyle kontrol edilmektedir. Bu aletler uluslararası yarışlarda zorunluluk­tur. Biliyoruz ki atletin reaksiyon zamanı 0.12 sn'den daha azsa çıkış hatalı sayıl­maktadır. Bu süre uyarının kulaktan kaslara iletilmesi için gereken doğal zaman sü­reci olarak belirlenmiştir.

1) Reaksiyon Zamanı

Start tabancasının ateşlenmesine hızlı bir reaksiyon vermek hızlı bir çıkış için en önemli olandır. Üst düzey sprinterlerin reaksiyon zamanı 0.12-0.18 sn arasındadır (Schmolinsky, 1983). Yapılan gözlemler yarışma mesafesinin artmasıyla (100, 200, 400 m) starta gösterilen reaksiyon süresinin de arttığını göstermiştir. Burada reaksi­yon zamanı; startı takiben, atletin sese reaksiyon olarak çıkış takozuna uyguladığı kayda değer kuvvet miktarı için geçen süredir. Bu süre; tabancanın patlamasını ta­kiben sesin atlet tarafından işitilmesi, atletin buna cevap olarak takoza kuvvet uy­gulaması, uygulanan kuvvetin mekanik olarak iletilmesi ve kaydedilmesi için geçen süreleri içerisine almaktadır. Reaksiyon zamanı değeri çok iyi olan bir atletin koşu performansının da çok iyi olacağı anlamına gelmez. Çünkü koşu performansını be­lirlemede reaksiyon zamanı tek başına etkili değildir. Bayanların reaksiyon zamanı değerleri erkeklere oranla daha yavaştır (Açıkada ve ark., 1991).

2) Takozdan Ayrılış

Takozdan ayrılışta takoz bloklarına uygulanan güç atletin tüm vücuduna olası en yüksek başlangıç hızını sağlar. Bu durum bacakların patlayıcı kuvvetle takozu itişiy-le sağlanır, iki bacağın takozu itiş kuvvetini belirlemek amacıyla yapılan araştırma­larda öndeki bacağın takoza uyguladığı kuvvetin daha uzun olması ve bunun yanı-sıra başlangıç hızına daha büyük etkisi olmasına rağmen absolüt olarak arkadaki ayaktan daha yüksek değerler elde edilmiştir (Schmolinsky, 1983).

Bacak hareketinde başlıca tekniksel beceriler arkadaki ayak takozdan ayrıldık­tan sonra itiş bacağının öne doğru ilerlemeye başlamasıyla (kalça hızlıca öne ve yu­karı doğru çekilir) devreye girer. Başlangıçta öndeki bacak hemen hemen yere pa­ralel pozisyonda kalmaktadır. Kalçanın görülebilir kalkışı başladığında takozun önü­ne yerleştirilen ayak biraz öne doğru gelmeye başlar. Öndeki bacak ekstensiyonu-nu arkadaki bacağın savrulması takip eder. Takoz çıkışını simgeleyen bu gerilme fa-zj içerisinde sprinterlerin büyük çoğunluğunda baldınyla gövde ve baldırla alt bacak daima dik açıdadır. Öndeki bacağın ekstensiyonuyla üretilen güç sprinterin ağırlık merkezi ile optimal hareket etmelidir. Burada açık olan gergin bacakla gövdenin dik çizgi formunda olmak zorunluluğudur. İyi bir sprinterin "başlangıç açısı" pist yüzeyi­ne dayalı olarak yaklaşık 42-45 dir (Schmolinsky, 1983).

Takozdan aynlırken kollar önemli bir fonksiyona sahiptir. Bu yüzden kolların doğ­ru hareketi için özel bir dikkat sergilenmelidir. Savurma bacağının hareketi öne ve yukarı doğru kol savurmasını gerektirir. Hareketin son aşamasında dirsek 90° olun­caya kadar kolun bükülmeyi artırma eğilimi vardır. Bu süreçte ilk savurma alına doğ­rudur. Dirsek biraz dışa doğru açıktır. Diğer kol arkaya doğru benzer ters hareket sergiler (Schmolinsky, 1983).

İVMELENME

Genel olarak 100 m yarışı içerisinde ilk 30 m zamanı, ivmelenmeyi ölçmek için kullanılmaktadır. Performans düzeyi ne olursa olsun hemen hemen bütün sprinter-ler 30 ile 60. m'ler arasında maksimal süratlerine erişmektedirler. Ancak, ivmelen-menin kalitesi veya bir başka deyişle süratin artma oranı ve ulaşılan maksimal sürat, direk olarak performansla ve sprinterin kalitesiyle ilgilidir. Bununla birlikte, her ne kadar 10.40 s veya daha altında koşabilmek için ilk 30 m'nin 4.0 s altında koşulma­sı gerekiyorsa da; erkek sprinterlerde bayanlarda gözlendiği şekilde 100 m derece­si sıkı sıkıya 30 m derecesine bağlı değildir (Açıkada ve ark., 1991).

MAKSİMAL SÜRAT

Maksimal sürat, sprint branşlarının en önemli öğesidir. Yukarıda da belirtildiği gi­bi sprinterler 30 ile 60. m'ler arasında maksimal sürate erişmektedirler. 1987 Dünya Şampiyonasında bayanların 100 m sprint koşularındaki maksimal sürat ile perfor­mans arasında direk ilişki bulunurken, erkeklerin 100 m sprint koşularındaki maksi­mal sürat performans ile her zaman direk ilişki göstermemektedir. Bununla birlikte, yüksek düzeyde performansın yüksek maksimal süratle yapılabileceği kabul edil­mektedir. Ancak, yüksek sürat iyi bir performansın garantisi değildir (Açıkada ve ark., 1991).

SÜRATTE DEVAMLILIK

Kısa olduğu kabul edilen 100 m koşusunda bile süratte devamlılık, performansın belirleyicisi olarak kabul edilmektedir. Elde edilen veya koşu sırasında ulaşılan hızın mümkün olduğu kadar uzun süre korunması gerekmektedir. Yukandaki açıklamalar­dan da anlaşılacağı gibi; ne reaksiyon zamanı, ne ivmelenme ve ne de maksimal ko­şu hızı, performansla her zaman yüksek ilişki göstermemektedir. Ancak sprintte de­vamlılık, her zaman performansla yüksek ilişki göstermektedir.

30 ile 60. m'ler arasında elde edilen zaman, atletin ivmelenme bölümünde elde ettiği hızı ne denli koruyabildiğinin göstergesidir. Aynı zamanda, farklı yarışma veya antrenman sırasında 30 ile 60. m'ler arası zamanı, atletin maksimal efora ne kadar yakın koştuğunun göstergesi olarak kullanılabilmektedir.

100 m koşusu sırasında birinci ve ikinci 50 m zaman farkları, süratte devamlılı­ğın iyi bir göstergesidir. Süratte devamlılığı iyi olan sprinterlerde 50 m'ler arası fark­ların daha fazla olduğu gözlenmektedir. İkinci 50 m zamanı deparlanseli olması ne­deniyle daha küçüktür, ikisinin arasındaki farkın artması, süratte devamlılığın arttığı­nın göstergesi olarak kabul edilmektedir. Sprinterlerin ikinci yarıyı daha kısa zaman­da koşmaları, bu bölümü daha hızlı koşuyorlar anlamına gelmemektedir. 10 m par­çalarının hız değerleri incelendiğinde; 100 m'nin sonlarına doğru hızın artma yerine, ikinci 50 m'nin bazı bölümlerinin daha yavaş olduğunu göstermektedir. Kötü sprin­terlerin ulaştıkları maksimal hızı çok çabuk kaybettikleri, bunun yanında iyi sprinter­lerin maksimal hızlarını daha yavaş kaybettikleri gözlenmektedir. Bazı iyi sprinterle­rin birden fazla maksimal hıza eriştikleri bölümler olabilmektedir (Açıkada ve ark., 1991).

Erken çocukluk döneminde temel motorsal özelliklerde, performans artış göste­rir. Ortalama olarak; erkekler güç ve hız gerektiren sıçrama, atma ve koşular gibi ha­reketlerde daha başarılıyken, kızlar denge gerektiren hoplama, sekme ve zıplama gibi hareketlerde daha başarılıdır. Bununla birlikte erkek ve kızlar arasındaki farklı­lıklar oldukça küçüktür. Çocukluk ve ergenlik döneminde koşu hızındaki değişimler Şekil 1 'de gösterilmiştir. Veriler ayaktan çıkış ve deparlanse çıkışla başlanan iki fark­lı sprint koşusundaki hızların yaşlara göre değişimini göstermektedir. Ayaktan çıkış­la başlanan sprint koşusunda geçiş zamanı, başlama sinyaline verilen reaksiyon za­manı cevabında bireysel varyasyonlar nedeniyle farklı olacaktır. Bu farklılığı ortadan kaldırmak önemlidir ve deparlanse çıkışla çocukların başlama çizgisini birkaç met­re önceden gelip geçmeleri bu farklılığı ortadan kaldıracaktır (Malina, 1991).

Şekil 1 'de, erkeklerde koşu hızının ergenlik dönemindeki ani artışları belirten ve­riler birer kanıt olmamakla birlikte, 5 ile 17 yaşlar arasında doğrusal bir şekilde art­tığı görülmektedir. Kızlarda koşu hızı 11-12 yaşlarına kadar belirgin bir şekilde artar. 12 yaşından 17 yaşına kadar ise çok az bir artış gösterir. Çocuklardan elde edilen bu verilerin aksine, Michigan State Motor Performans araştırma grubunun 5 ile 14 yaş grubu çocuklar üzerinde yaptıkları uzun süreli çalışmalar sonucunda bildirdikle­ri verilerde, (Şekil 1) kızlarda koşu hızının belirgin bir şekilde arttığını göstermekte­dir. Bu veriler 14 yaşına kadar olduğu için ergenlik dönemindeki artış hakkında yo­rum yapmak oldukça zordur. Ortalama koşu hızında cinsiyet farklılıkları 5 ile 8 yaş arasında çok büyük değildir. Cinsiyet farklılıklan, 9 yaşından itibaren ve ergenlik dö­nemi boyunca belirgin bir şekilde ortaya çıkmaktadır. Kızlann ortalama performans­larında oluşan plato, cinsiyet farkının ergenlik döneminde büyüdüğünü göstermek­tedir (Malina, 1991).

 

 

 


Şekil 1 : Çocukluk ve ergenlik döneminde koşu hızındaki değişimler.
 

Sprint süratinin daha iyi olabilmesi temel iki parametreye bağlıdır. Bunlar adım uzunluğu ve adım (frekansı) sıklığıdır. Sprinterin her fulesindeki aldığı mesafe adım uzunluğu, verili zamanda attığı fule sayısı adım sıklığı olarak tanımlanır (Hay, 1978). Bu iki parametre, birçok mekanik ve nöromüsküler süreçlerin başarılı bir birleşimi ile ortaya çıkmaktadır (Arıtan, 1994; Dick 1980). Adım sıklığının daha çok doğuştan ya­ratılan bir özellik olduğu inanışı nedeniyle, antrenör ve sporcular adım sıklığını geliş­tirmek yerine, adım uzunluğunu geliştirmeyi tercih etmişlerdir (Dick 1980). Oysa ki, adım uzunluğu insan antropometrisinden dolayı sınırlı gelişmeye sahip bir paramet­redir. Bu durumda sprintin daha hızlı olabilmesi için adım sıklığı arttırılmalıdır (Arıtan, 1994). Sporcunun var olan adım sıklığı, getirilen yeteneğin doğru geliştirilmesiyle arttırılabilir. Çoğu antrenörler adım sıklığının, kuvvet çalışmalarından çok, hızlı kası­labilen motor ünitelerin koordinasyon çalışmalarıyla devreye sokularak geliştirilebi­leceğine inanırlar. Bu amaçla da sprint tekniği alıştırmaları üzerinde dururlar. Adım uzunluğunun arttırılması ise, bacak kuvvetinin arttırılmasıyla sağlanabilir. Bu amaç­la, hızlı kasılan fibrillerden meydana gelmiş ve koşu sırasında kullanılan kas grupla­rının, koşunun özelliğine bağlı olarak kuvvetlendirilmesine önem verilmelidir. Yerle temas süresinin kısaltılması için, yeri büyük bir kuvvetle itebilecek, patlayıcılık özel­liği olan bacak kaslarının kuvvetlendirilmesi temel amaç olmalıdır (Dick, 1980).

Sürat, insanın motor aksiyonlarını en kısa zaman diliminde, en yoğun biçimde uygulaması anlamına gelir. Sürat yeteneği birçok spor branşında verimliliği belirle­yen önemli bir motor özellik olduğu için mümkün olduğunca erken yaşlardan itiba­ren amaca yönelik olarak eğitilmesi gerekir (Muratlı, 1997). Buna ilaveten büyüme ve gelişme süresince, bireyin doğumla birlikte beraberinde getirdiği sürat yeteneği­ni ve performans kapasitesini birçok faktör etkiler. Bunlardan bazıları; sinir sistemi, motor üniteler, kas fibril yapısı, bağ doku ve kemik, elastik potansiyel, motor koor­dinasyon, esneklik, hareket genişliği, hormonal faktörler, beslenme, enerji üretimi, antrenman (Mero, 1998) ve spor biyomekaniği açısından düşünüldüğünde adım uzunluğu ve adım frekansıdır (sıklığı) (Arıtan, 1994).


ÇOCUKLAR VE GENÇLERDE GÜÇ ve SÜRATİ ETKİLEYEN FAKTÖRLER

SİNİR, KAS VE İSKELET SİSTEMİ ETKİLEŞİMİ

1) Sinir sistemi

Kuvvetin uygulandığı çeşitli spor aktiviteleri beceri gerektirir ve beceri sinir siste­mine bağlıdır. Becerilerin gelişimini ve sürat gibi daha sonraki performans paramet­relerini anlamak için büyüme ve gelişme boyunca sinir sisteminin bazı özelliklerini bilmemiz gerekmektedir. Anne karnındaki ilk altı aydan sonra yeni sinir hücrelerinin teşkil edilmediği, sinir sisteminde daha sonraları meydana gelen gelişmenin var olan hücre gövdelerinin ebatlarındaki artmaya bağlı olduğuna inanılır. 5-6 yaşlarında iken sinir sistemi yetişkin bir kişinin sinir sisteminin yaklaşık %90'ları seviyesine ulaşır. 12-13 yaşlarında gelişim oldukça yavaştır ve neredeyse yetişkin bir kişinin düzeyi­ne ulaşmıştır. Sinir sistemindeki bu erken olgunlaşma koordinasyon antrenmanları­nın ön plana çıkarılmasını gerekli kılar. Böylece, hızlı büyüme evresi de dahil olmak üzere, beceri antrenmanlarının yoğun bir şekilde yer aldığı ilk on yıl boyunca, geliş­tirilen beceri ve koordinasyon özelliklerinin üzerine sürat ve hız özellikleri daha hızlı bir şekilde geliştirilebilir (Mero,1998).

2) Motor üniteler

Merkezi sinir sisteminden gelen sinirler istemli veya refleks emirleri kasa iletirler. Bir motor ünite, motor nöron ve motor nöronun dal verdiği kas fibrillerinden oluşur. Her bir motor nöron kasın tipine göre (5-2000) arasında değişik adette kas fibrilleri-ne sinir dalları verir. Bir motor ünitede aynı tip fibriller (tip I veya tip II) bulunur ve mo­tor sinirin getirdiği uyarana aynı şekilde cevap verirler ve aynı zamanda kasılırlar. Motor ünitede ne kadar az fibril varsa o üniteden oluşan kas o kadar süratli kasılır. Motor ünitede bulunan kas fibrili adedi arttıkça kasın kasılması yavaşlar. Yavaş ka­sılan fibrillerin oluşturduğu motor ünitelerle, süratli kasılan fibrillerin oluşturduğu motor üniteler bir kasta karışık olarak bulunurlar (Astrand ve Rodalh, 1984).

Kas fibril tipleri : Kaslan, fiziksel özelliklerine dayandırarak motor ünitelerin ta­nımlanması zordur. Birçok çalışmada kasların histokimyasal kriterleri kullanılarak sı­nıflandırma yapılmıştır. Bunlar tip I, tip İla ve tip llb fibrilleridir.

Tip I (YK, yavaş kasılgan) fibriller, yorgunluğa direnci yüksek, uzun süreli egzer­sizler için uygun, düşük düzeyde kuvvet üretimi, mitekondri ve kapiller yoğunluğu yüksek özellik gösterirler. Tip İla oksidatif (HK, hızlı kasılgan) fibriller, yorgunluk di­renci düşük, yüksek düzeyde kuvvet üretimi, mitekondri yoğunluğu relatif olarak yüksek, kapiller yoğunluğu orta düzeyde özellik gösterirler. Tip llb glikolitik (HK, hız­lı kasılgan) fibriller, yorgunluk direnci düşük, yüksek düzeyde kuvvet üretimi, mite­kondri ve kapiller yoğunluğu düşük özellik gösterirler (Fox ve ark., 1999).

Tablo 1 : Farklı spor branşlarında genç erkek ve kızların vastus lateralis kasındaki kas fibril

dağılımı (Mero, 1998).

Spor Branşı

n

Erkek (E) / Kız (K)

Yaş

Hızlı kasılgan fibril dağılımı (%)

Sprint koşuları

4

E

11

59

Tenis

7

E

12

48

Halter

4

E

13

51

Dayanıklılık koşulan

4

E

12

45

Sprint koşuları

8

E

15

52

Squat sıçrama

13

E

15

48

Sprint koşuları

14

K

15

51

Squat sıçrama

12

K

15

47

 

Mero ve ark.'nın (1991) yapmış oldukları bir çalışmada genç erkek sporcuları kas fibril dağılımlarına göre iki gruba ayırırlar. Hızlı grup, vastus lateralis kaslarında %50'den daha fazla HK fibrillere sahip 10 adet (sprinter, halterci ve tenisçi) denek­ten, yavaş grup ise vastus lateralis kaslarında %50'den daha fazla yavaş kasılgan fibrillere sahip 8 adet (uzun mesafeci, tenisçi ve 1 tane halterci) denekten oluşuyor­du. Hızlı grup %59.2 ± 6.3, yavaş grup %39.4 ± 9.8 HK fibrillere sahipti. İki grup arasındaki diğer belirgin farlılıklar reaksiyon zamanı, kuvvet üretim oranı ve squat sıçramadaki vücut ağırlık merkezinin yükseltilmesiydi. Bu değerler hızlı grupta ya­vaş gruba göre daha yüksekti. Kas fibril dağılımı (%HK fibriller) reaksiyon zamanıy-la negatif ilişkiliydi. Kas fibril alanı (%HK fibriller) reaksiyon zamanıyla negatif ilişki­liyken, kronolojik yaş, boy, kütle, serum testosteron, kuvvet üretimi ve 60 sn maksi-mal anaerobik testteki kan laktatıyla pozitif ilişkiliydi. Kas fibril özellikleriyle maksi-mal 02 kullanımı arasında anlamlı ilişki yoktu. Bu çalışma kalıtımın spor branşının seçiminde kısmi etkisinin olduğunu göstermiştir. Antrenmanlı gençlerde kas sinir sisteminin fiziksel performans kapasitesini etkileyen büyüme, gelişme ve antrenman ile kas fibril alanı arasında ilişki olduğunu göstermiştir.

Mero (1992) iskelet kası fibril özellikleri ve anaerobik işi belirlemek için 18 küçük sporcu (12.6 -14.6 yaş) (koşucu, halterci ve tenisçi) üzerinde iki yıl boyunca düzen­li bir şekilde çok yönlü antrenman periyodu uygulamıştır. Antrenmanlar kuvvet, sü­rat, dayanıklılık ve branşa özgü egzersizleri içeriyordu. Sadece okuldaki beden eği­timi dersine katılan 6 erkek öğrenci kontrol grubu (KG) olarak belirlendi. Çalışmanın başlangıcında sporcu grubu (SG) 15 sn ve 60 sn'lik maksimal bisiklet ergometre testinin her ikisinde de KG'den daha büyük anaerobik iş kapasitesine sahipti. İki yıl boyunca SG'nun 15 sn ve 60 sn'lik testlerde anaerobik iş kapasitelerinde artma gözlenirken KG'nda bir artış yoktu. Bu iki grubun ne antrenman periyodundan ön­ce nede antrenman periyodundan sonra vastus lateralis fibril dağılımı bakımından birbirlerinden farkı yoktu. Bununla birlikte iki yıl süresince, SG'nun hızlı kasılgan fib-rilleri nisbi kas fibril alanı %48.1 ± 4.7'den %52 ± 5.3'e arttı. İki yıl sonunda SG'nda kas fibril dağılımı (% HK fibril) ile 15 sn testi pik kan laktatı arasında anlamlı ilişki bu­lundu. BU veriler düzenli ve çok yönlü antrenmanın ergenlik dönemindeki erkek ço­cuklarda HK fibrillerin nisbi iskelet kası alanını arttırdığını ve anaerobik iş kapasite­sini arttırdığını göstermektedir.

KAS İSKELET SİSTEMİ

1) Bağ doku

Literatür bağ dokunun gelişimi hakkında fazla bilgi içermemektedir. Bir tendonun kalınlığını o tendonun maruz kaldığı stresin süresini ve şiddetini belirlemektedir. Uy­gulamada bunun anlamı, örneğin çocukluk ve ergenlik döneminde tüm oyun ve ant­renmanların bağ doku üzerinde etkilerinin olduğudur. Ergenlik dönemi süresince erkek ve kız sporcuların diz ve asil tendonlarının sık sık yaraladığı ve sakatlandığı ge­nel bir tecrübedir. Bu sorunların çözümlerinin anahtarı uygun antrenman periyotla-ması ve dinlenmedir (Mero, 1998).

2) Elastik Potansiyel

Aktif kasın fonksiyonu için kasa ait elastik elemanların en önemli bölümü seri elastik elemanlardır (SEE). Paralel elastik elemanlar (PEE) kas fasyası, bağ doku ve kas zarından oluşmaktadır. SEE kas fibrillerinin çapraz köprülerinde ve tendon ya­pılarında bulunmakta ve elastik kuvvet olarak performansa katkı sağlamaktadır. Çünkü hareketler ve kassal egzersizler nadiren salt izometrik, konsentrik ve eksent-rik hareket formunu içerir. Fiziksel aktiviteler genellikle eksentrik ve konsentrik hare­ketlerin bir kombinasyonu olarak meydana gelir. Eksentrik ve konsentrik hareketle­rin bir kombinasyonu ile doğal bir hareket formu oluşur ki buna gerilme-kısalma döngüsü (GKD) adı verilir. GKD'nün önemi son hareketin (konsentrik fazın) daha güçlü bir şekilde meydana gelmesini sağlamasından kaynaklanmaktadır (Bosco ve ark., 1982; Auro ve Komi 1986; Enoka 1994). Tekrarlı sıçramada statik sıçramadan daha fazla yükseğe ulaşmak elastikiyetle açıklanabilir. Bu ise sürat ve gücün etkin­liğini ve performansın verimliliğini arttırmada önemli rol oynar. Elastikiyet-yaş kuv-vet-yaş eğrisine benzerdir. Elastikiyet ve kuvvet her iki cinsiyette de 20-30 yaşların­da en yüksek düzeyine ulaşır.

 

Şekil 2: Kasın kasılgan, seri ve paralel elastik elemanları.

3) Kemik

Kemikler; maruz kaldığı mekanik stres ve yüklere dayanmayı, fonksiyonel ve metabolik açıdan gerekli olan kalsiyum ve fosfat gibi maddeleri depolama imkanı sağ­layan, biyomekaniksel ve metabolik fonksiyonlara sahiptir. Kemik; büyüme ve geliş­me süresince, mekaniksel kuvvetlere ve metabolik gerekliliklere cevap verebilmeye yapısal ve fonksiyon olarak gelişebilmeye uygun bir dokudur. Kemiğin biçimi (yapı­sı) ve yeniden yapılandırılmasında fiziksel streslerin ve ağırlık kaldırma egzersizleri­nin önemi, sonuç olarak da kemiğin mineralizasyonunun sürdürülmesi genellikle ka­bul edilmektedir. Egzersizin süresi, şiddeti ve türü kemik mineral yoğunluğunu etki­lemek için gereklidir. Fakat sadece bunlar yeterli değildir. Sonuç olarak, çocukluk ve ergenlikte kuvvet ve güç antrenmanları artan kemik yoğunluğuyla ilişkili olarak ol­dukça etkilidir (Mero, 1998).

KOORDİNASYON VE ESNEKLİK

Motor Koordinasyon

Fiziksel aktivite ve sportif performansta, sürat-kuvvet, sürat, güç ve motor koor­dinasyon, sinir sistemi ve iskelet kasları arasındaki birlikte etkileşim üzerine önemli rol oynar. Birçok spor branşında motor koordinasyonun erken gelişimi becerilerin, özellikle de sürat yeteneğinin gelişiminde büyük bir temel sağlar. Temel koordinatif yetenekleri 5 ana başlık altında değerlendirebiliriz.

1)   Uzaysal uyum yeteneği

2)   Kinestetik (hareket duyumsal) farklılık yeteneği

3)   Tepki gösterme yeteneği

4)   Ritmi koruma yeteneği

5)   Dengeyi sürdürme veya devam ettirme yeteneği

Bireysel açıdan; biyolojik yaş olarak daha genç olan çocuklar (11 yaş civarı), da­ha büyük biyolojik yaşa sahip çocuklardan daha iyi koordinasyon testi sonuçları göstermiştir. Bu sonuç koordinatif olgunluğun seksüel olgunluktan önce meydana geldiğini göstermektedir.

Koordinatif yeteneklerde cinsiyetler arası farklılıklar 12.-13. yaşlarda meydana gelmektedir ve kızlar erkeklerden daha iyi koordinatif yeteneklere sahiptirler (Mero, 1998).

Esneklik

Sporda olduğu gibi birçok günlük aktivitede esneklik fiziksel performans için önemli bir faktördür. Esneklik, yarışma ve antrenmanda sakatlığın önlenmesinde önemli bir faktör olarak düşünülebilir. Özellikle sürat-kuvvet, sürat ve güç antren­manlarında yüksek bir sakatlanma riski vardır. Buna ilaveten esneklik, engelli koşu, futbol, yüksek atlama veya yüzme açısından düşünüldüğünde kendine özgü bir özellik gösterir. Bu spor branşlarının hepsi için de esneklik gerekir. Fakat esnekliğin özelliği ve şiddeti her spor branşına göre farklılık gösterir.

Esneklik eklem kemik yapısı, kıkırdak doku, ligamanların uzunluğu, kas, tendon ve eklemden geçen diğer bağ dokular tarafından sınırlandırılır. Esnekliği etkileyen diğer faktörler yaş, vücut tipi, cinsiyet, sıcaklık, nem, ısınma, dinlenme ve hareket­lerin aktif veya pasif olarak yapılmasıdır. 9-12 yaş arası esneklik antrenmanlarına duyarlı olunan dönemdir ve bu dönemde esnekliğin maksimum düzeyine ulaşmak mümkündür. Esneklik egzersizleri her sürat-kuvvet, sürat ve güç antrenmanın hazır­lık bölümüyle birleştirilmen ve genel ısınma olarak önceden yapılmalıdır. Esneklik antrenmanları göz önüne alındığında egzersizin süresi gittikçe arttırılmalıdır. Esnek­lik egzersizleri, aynı zamanda antrenmanın dinleme fazında kasları rahatlatmak için de tavsiye edilmektedir (Mero, 1998).

HORMONAL FAKTÖRLER

Ergenlikte büyüme ve olgunlaşma esasen steroid hormonlarının etkisi altınday­ken, ergenlik öncesi büyüme ve olgunlaşma büyüme hormonunun uyarımına bağlı­dır. Ergenlik öncesi donemde kas kütlesi vücut kütlesine paralel olarak artış göste­rir. Kuvvet, sürat ve güç antrenmanlarının orta düzeyde yaptınlması tavsiye edilir. Eklem yapılannın duyarlılığı özellikle de kemiklerin büyüme bölgeleri göz önünde bulundurularak çok yüksek antrenman yüklenmelerinden kaçınılmalıdır. Ergenlik ön­cesi dönem boyunca kuvvet özelliklerinin antrene edilebilirliği göz önünde bulundu­rulduğunda erkek ve kızlar arasında farklılık yoktur. Ergenlikte büyümenin hızlı bir şekilde meydana gelmesinden dolayı yeterli kuvvet ve sürat-kuvvet antrenmanları önemli hale gelir. Diğer bir deyişle ergenlikte her iki cinsiyet özellikle de erkekler için elit düzeyde antrenmanların devamı için en iyi zamandır. Sürat-kuvvet egzersizleri­nin yapılmasında önceden kesin önlemler alınmalıdır. Ossifikasyon (kemikleşme) bölgeleri yaralanma ve hasar görme noktasında hassas bölgeler olduğu için çok ağır yükler ve yanlış tekniklerden kaçınılmalıdır (Mero, 1998).

SPRİNTİN ENERJETtĞI VE BESLENME

Enerji

Kısa süreli ve yüksek şiddetteki egzersizlerde kassal enerji vücudun yakıtıdır. Bu enerjinin hemen hemen tamamı, egzersiz sırasındaki aktive olan kaslarda depola­nan kreatin fosfat (PC) ve yüksek enerjili fosfatlar olan adenozin trifosfattan (ATP) sağlanır. Daha büyük kassal kapasite daha büyük enerji tüketimine sebep olur. Bu enerjinin tüketimi arabanın yakıt tüketmesi gibi hızlanma fazı sırasında en üst nok­tadır. Maksimal sürate ulaşıldığında azalmaktadır (Sebestyen, 1996). Çocuklar ve gençlerde (11-15 yaş) kombine aerobik-anaerobik antrenman ATP-PC ve glikojen gibi kas substratlarında artmaya neden olmaktadır (fosfofuruktokinaz enzim aktivi-tesinde olduğu gibi). Bu değişiklikler çocuklarda anaerobik enerji özelliklerinin ant­rene edilebildiği fikrini desteklemektedir (Mero, 1998).

Beslenme

Çocuklar ve gençlerde sürat-kuvvet, sürat ve güç antrenmanlarında, beslenmeyle ilgili bazı durumlar dayanıklılık antrenmanlarından farklıdır. Proteinler, vitaminler, mine­raller ve su günlük olarak alınması gereken en önemli besin maddeleri olmasına rağ­men, enerjinin optimal bileşimini başarma uygulamada çok kolay bir iş değildir.

Ergenlik döneminde, hızlı büyüme periyodu süresince, beslenmeyle ilgili gerek­sinimler arttırılır. Sürat-kuvvet, sürat ve güç antrenmanlarıyla meydana gelen kassal gelişme konusunda, enerji, protein ve kalsiyum, magnezyum, demir, çinko ve krom gibi bazı mineraller çok önemlidir. Kuvvet antrenmanlarında, dayanıklılık antrenman­larından daha az toplam enerji gerektiği düşünülmektedir. Genç atletler üzerinde ya­pılan çalışmalar, yoğun kuvvet antrenmanlarının oldukça yüksek enerji harcaması gerektirdiğini göstermiştir. Kuvvet antrenmanları protein ihtiyacını arttırır. Ergenlik dönemi süresince bu ihtiyaç, aslında o yaş dönemindeki artan protein ihtiyacından kaynaklanıyor olabilir. Bu yüzden çocuklar ve gençlerde günlük protein ihtiyacı vü­cut kütlesi başına 2 g protein/kg'ın üzerinde olabilir. Ergenlik dönemi süresince ar­tan enerji ve protein ihtiyacına ilaveten, özellikle kalsiyum, magnezyum ve çinko da iskelet kaslarının gelişimindeki rollerinden dolayı önem kazanmaktadır. Maksimum büyüme oranı ve absolut vücut hacmindeki artma yüzünden genç erkekler genç ba­yanlardan daha yüksek mineral ihtiyacına gereksinim duyarlar. Demir kan volümü, krom ise karbonhidrat ve yağ metabolizması için önemlidir (Mero, 1998).

SPOR BİYOMEKANİĞİ AÇISINDAN SÜRAT

İnsanın sprint yeteneğini etkileyen birçok biyomekanik faktör vardır (Şekil 3). Ba­sit olarak belirtmek gerekirse koşu hızı iki mekanik faktörden etkilenmektedir. Bun­lar adım uzunluğu ve adım sıklığıdır (Arıtan, 1994). Adım uzunluğu ve adım sıklığı; bacak uzunluğu, duruş yüksekliği ve koşu hızıyla direk olarak ilgilidir (Açıkada ve ark., 1991). Koşu hızı arttıkça adım sıklığı artmakta ve yerde kalma süreside azal­maktadır. Bu gelişim mekanik faktörler ve nöromüsküler süreçler yardımıyla açıkla­nabilir.

Adım uzunluğu ve sıklığının etkisini açıklamak için bir örnek verilirse; Hız = Adım Uzunluğu x Adım Sıklığı = 1.90 m x 3 Hz = 5.70 m/sn olur. Eğer atlet adım uzunluğunu değiştirmeden adım sıklığını artırabilirse;

= 1.90 m x 4 Hz = 7.60 m/sn olur. Atlet adım sıklığını artırırken adım uzunluğunu azaltırsa;

= 1.70 m x 4.45 Hz = 7.60 m/sn olur (Arıtan, 1994).

Bir sprinterin maksimal hız değeri, o sprinterin adım uzunluğu ve sıklığının opti­mum bir noktada birleşmesiyle gerçekleşir. Yukarıda verilen örneği daha açık bir şe­kilde ifade edecek olursak; adım uzunluğu 1.90 m ve adım sıklığı 3 Hz olan bir sprin­terin olduğunu varsayalım. Varolan bu değerleriyle sprinterin hızı 5.70 m/sn olacak­tır. Adım uzunluğu insan antropometrisinden dolayı sınırlı gelişmeye sahip bir para­metre olduğundan dolayı sprinter adım sıklığını geliştirici antrenmanlar yaparak 3 Hz olan adım sıklığı değerini 4 Hz'e yükselttiğini ve bu antrenmanlar sonucunda adım uzunluğunun değişmediğini varsayalım. Adım sıklığının 4 Hz yükselmesiyle sprin­terin hızı 7.60 m/sn olacaktır. Sprinterin adım uzunluğunun 1.90 m'den 1.70 m'ye düşmesi ve adım sıklığını 4 hz'den 4.45 Hz'e yükselmesi durumunda sprinterin hızı yine 7.60 m/sn olacaktır. Teorik olarak verilen bu örnek uygulamada da benzer şe­kildedir. Yani adım uzunluğu ile adım sıklığı birbiriyle ters orantılıdır. Adım uzunluğu­nun artması adım sıklığının azalmasına, adım uzunluğunun azalması da adım sıklı­ğının artması anlamına gelmektedir.


Şekil 3 : Sprint koşusunu etkileyen biyomekanik faktörler şeması (Hay, 1978).

Adım uzunluğu : Adım uzunluğu birbirinden bağımsız 3 değişik evre şeklinde in­celenebilir (Şekil 4).

1.     İtiş mesafesi (A) : Ayağın yerden ayrılmadan önceki noktayla ağırlık merkezi arasındaki mesafedir.

2.     Uçuş mesafesi (B) : Atletin koşu sırasında her iki ayağının yerle teması olma­dığı anda ağırlık merkezinin yatay düzlemde aldığı yoldur.

3.     Konma mesafesi (C): Parmak ucunun yere değdiği noktadan ağırlık merkezi­nin yataydaki izdüşümü arasındaki mesafedir (Hay, 1978).

Şekil 4: Sprinterin adım uzunluğunun evreleri (Hay, 1978).

İlk olarak bu üç evre atletin fiziksel yapısına bağlıdır. Atletin bacak uzunluğu, es­nekliği, kalça hareketliliği gibi faktörlerin adım uzunluğu üzerine doğrudan etkileri vardır. Ortalama adım uzunluğunun atletin boy uzunluğu üzerine 1.24'ü kadar bir oran ile ilişkili olduğu yapılan araştırmalarda bulunmuştur. Maksimum adım uzunlu­ğunun tespiti üzerine yapılmış çalışmalarda ortalama adım uzunluğuna 18 cm ekle­nerek maksimum adım uzunluğu yaklaşık olarak hesaplanabilmektedir. Adım uzun­luğu kişisel bir özellik olmasına rağmen belli ölçülerde geliştirilmesi mümkün olmak­tadır (Hay, 1978). Yerçekimi kuvveti atletin yatay hızını etkilememektedir. Fakat, at­letin yerde kalma süresini ve uçuş mesafesini azaltmaktadır. Buda ayağın döngü hı­zını azaltacak, böylece adım uzunluğu da azalacaktır. Atlet bu yerçekimi kuvvetleri­ne direnebilmek için alt ekstremite kuvvetlerini geliştirmelidir. Adım uzunluğu ile ko­şu mesafesi ilişkisi atletin standartlarına bağlıdır. Elit atletler adım uzunluklarını 45 m'ye kadar artırabilmektedirler. Antrenmansız veya az antrenmanlı atletler 25 m'de adım uzunluklarının maksimumlarına ulaşmaktadırlar (Arıtan, 1994).

Adım sıklığı: Atletin belirli bir zamanda attığı adım sayısı adım sıklığı olarak ta­nımlanır. Bir tam adımı iki grupta inceleyebiliriz. Bunlar; yer ile temas halinde geçen süre ve havada harcanan süredir. Koşu hızına bağlı olarak oranlan değişmektedir. Elit atletlerde bu oran; start sırasında 2:1, koşu sırasında ise 1:1.3 ile 1:1.5 arasında değişmektedir. Bu yüzden, atlet koşarken ilk birkaç adım sırasında adım zamanının ortalama %67'sini yerle temas halinde geçirirken, bu oran en üst hızlara eriştiğinde ise %40'a kadar düşmektedir (Hay, 1978).

Adım sıklığının koşu mesafesiyle değişimi atletin antrenman düzeyi ile ilgilidir. Ye­ni başlayanlar 10, 15 m gibi kısa bir mesafede, elit atletler ise 25 m civarında mak­simum adım uzunluğuna erişmektedir. Şekil 5'de görüldüğü gibi adım uzunluğu / adım sıklığı grafiği belirli bir adım uzunluğuna eriştikten sonra plato çizmektedir (An-tan, 1994).

 

Şekil 5: Adım uzunluğu ve adım sıklığının etkileşimi.

ANTRENMAN VE ANTRENMAN EVRELERİ

Sağlıklı çocuklar genellikle, büyük oranda kısa süreli sürat ve kuvvet içeren oyunlar oynarlar (hoplama, sıçrama vb...). Bu, yüksek güç gerektiren kassal iş yapı­yorlar anlamına gelir. Adım sıklığı, adım uzunluğu ve diğer sprint becerileri gibi sprint özelliklerini gerektiren oyunlar kısa sprintleri içerir ki bu sprint özellikleri büyüme ça­ğı ve ergenlik dönemindeki antrenmanlar için önemli bir temeli geliştirecek ve önce­den hazır hale getirecektir. Tablo 2 yaşlara göre büyüme evrelerini göstermektedir (Muratlı, 1997).

 

Sürecek

Yayına Hazırlayan: Emel ÇELİKPAZI  – Coşkun ARSLAN